Taraflar arasında görülen davada;
Davacı; maliki olduğu ... İli, .. İlçesi, ... Mahallesi, Pafta..., Ada:186, 4 sayılı parseldeki 1/6 arsa paylı, zemin kat, 1 nolu mesken niteliğinde bağımsız bölümüne davalı tarafın haklı bir sebebe ve hukuken korunan şahsi veya ayni bir hakka dayanmaksızın el attığını ileri sürerek; davalının elatmasının önlenmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı; nafaka borcu nedeni ile ileride tapusu adına devredilmek üzere satış bedelini ödediği dava konusu 1 nolu bağımsız bölümünün birleşen dosya davalısı- ablası üzerine kayıt-tescil edildiğini, inançlı işlemin sınırlarının aşılarak hakkında elatmanın önlenmesi davası açıldığını ileri sürerek; dava konusu taşınmazın birleşen dosya davalısı adına oluşan tapu kaydının inançlı işleme dayalı olarak iptali ile adına tesciline ve aleyhinde açılan elatmanın önlenmesi davasının reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece; asıl davanın kabulü ile çekişmeli taşınmaza davalının elatmasının önlenmesine, birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Karar davalı-birleşen dosya davacısı tarafından, süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı.
Asıl dava bağımsız bölüme elatmanın önlenmesi, birleşen dava inançlı işleme dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece; asıl davanın kabulü ile çekişmeli taşınmaza davalının elatmasının önlenmesine, birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere; tarafların tüm delilleri toplanıp, son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin; 1086 sayılı HUMK.nun 388., 6100 sayılı HMK"nin 298.maaddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte tam olarak yazması ve hüküm sonucunu 6100 sayılı HMK. nun 297/2 maddesinde (1086 sayılı HMUK.nun 389 maddesinde) öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır.
Ne varki; uygulamada 1086 sayılı HMY"nın 381.maddesinin son fıkrası, 6100 sayılı HMK. nun 294 maddesinin getirdiği ayrıcalığa dayanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.İşte bu gibi hallerde; tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara , daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen, kısa kararı yazıp , tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan , kısa karar ile gerekçeli kararın çelişkili olması , yargılamanın aleniyeti , kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasa"nın 141 maddesi ile usul kanunun yukarıda değinilen emredici nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca; anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yüklenmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargı, yargıç ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
Somut olayda, mahkemece kurulan kısa kararda “asıl davanın kabulüne , birleşen davanın reddine” karar verilmesine karşın , gerekçeli kararda “birleşen dava hakkında bir hüküm kurulmayarak” , kısa karara çelişkili biçimde gerekçeli karar yazılması doğru değildir.
Hal böyle olunca; hükmün 10.04.1992 gün, 1992/7 Esas- 1992/4 Karar sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı çerçevesinde bir karar verilmek üzere, 6100 sayılı yasanın geçici 3 maddesi delaleti ile 1086 sayılı HUMK.nun 428 maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer hususların şimdilik incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 23.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.